Unal Kupeli
Ünal KÜPELİDoğum Tarihi - 1945, Malatya
1968 yılında İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. Bir süre Sosyal Sigortalar Kurumu’nda çalıştıktan sonra, açılan sınavı kazanarak 1972'de TRT'de prodüktör yardımcısı olarak göreve başladı.
İlk programı olan “Paranın Öyküsü” adlı belgesel ilgi topladı. 1973'de "Halk Ozanları ve Edebiyat Dünyası" adlı belgesellerle televizyon oyunları çekti. İlk kez “Sütüdyo Oyunu” denemelerini gerçekleştirdi. 1977'de "Alçaktan Uçan Güvercin"le dizi film yönetmenliğine başladı. “Yılkı Atı” adındaki konulu filmi, 1978 Taşkent Film Festivali’ne gönderildi. 1978'de "Bir Kadının Penceresi", 1983'de bazı tartışmalara yol açan Orhan Kemal uyarlaması "Yalancı Dünya" ve - 1984'de "Mardin Münih Hattı" adlı dizileri yönetti.
1980'li yılların sonunda sinema filmleri çekti. Bu arada "Doku Film"i kurarak yapımcılığa başladı. “Bir Kadının Penceresinden” adlı yapımı Altın Prag Film Şenliği!ne katıldı. “Alçaktan Uçan Güvercin”, “Yalancı Dünya” gibi bir çok yapımları bulunmaktadır. Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği üyesidir.
YÖNETMEN FİLMOGRAFİSİ
Yılkı Atı - 1974
Alçaktan Uçan Güvercin - 1977
Bir Kadının Penceresinden - 1978
Yalancı Dünya - 1983
Akrep Burcu - 1985
Kaçaklar - 1985
Mardin-Münih Hattı - 1986 (Televizyon Dizisi)
Dört Köşe Dünya - 1988
Hüzün Çemberi - 1988
Serçeler Göç Etmez - 1988
Sayın Başkan - 1990
Hanımın Çiftliği - 1990 (Televizyon Dizisi)
Benim Zaferim - 1991
Itri - 1991
At Kestanesi - 1991 (Televizyon Dizisi)
3. İstasyon - 1992
Üç Kişilik Dünya - 1993
İşgal Altında - 1993
Alem Buysa - 1994
Bay Kamber - 1996
Oyun Bitti - 1997
Eyvah Kızım Büyüdü - 1998
Fırtınalar - 1998
Zampara Seyfettin 2000
El Kızı 2000
YAPIMCI FİLMOGRAFİSİ
Sarı Tebessüm - 1992
Oyun Bitti - 1997
Ayva Sarı Nar Kırmızı 2004
SENARİST FİLMOGRAFİSİ
Mardin-Münih Hattı - 1986 (Televizyon Dizisi)
Hüzün Çemberi - 1988
Dört Köşe Dünya - 1988
Cemal Kamacı, Gülay Pınarbaşı, İhsan Baysal, Bahadır Tok ve Müleyke Tanrısever'in rol aldıkları 500 milyon maliyetli Benim Zaferim filmi, 17 Ocak Cuma akşamı Aksaray Kristal Sineması'nda yapılan galadan sonra, başta aynı sinema olmak üzere Ankara, Bursa ve Elazığ'daki toplam 4 sinemada vizyona girer. Müzikleri Ahmet Güvenç tarafından yapılan filmin senaristi Raşit Anaral, kameramanı Ümit Ardabak, yönetmeni ise Ünal Küpeli'dir.
Filmin galasından bir hafta önce, 11.Ocak tarihli Zaman Gazetesi'nde Abdurrahman Şen'in "Cenaze Namazından Kaçmayın Beyler" başlıklı bir yazısı yayınlanır. Yazının gayesi, seyircinin bu tür filmlere gösterdiği ilgisizliği gözler önüne sermektir:
"Cemal Kamacı'nın hayatı, Benim Zaferim ismiyle Cuma günü gösterime girecek. Feza Film'in sahibi Mehmet Tanrısever, daha önceki çalışmalarda olduğu gibi, bu filmde de hiç bir fedakarlıktan kaçınmadı ve Türkiye'de ilk defa 4 kamerayla çekimlerin yapılmasını sağladı.
(...) Şimdi, elimize çuvaldızımızı da alarak biraz geriye gidelim... Minyeli Abdullah-1 filminin gösterime girdiği günlerde Mehmet Tanrısever bir beklenti içindeydi. Sanıyordu ki (olması gereken de oydu) bu güne kadar, sinemanın gençlik üzerindeki olumsuz tesirlerini görenler 'nihayet bizden de biri çıktı' diyecekler ve Feza Film'in kapısına dayanıp 'Bize düşen bir görev var mı? Biz ne destek verebiliriz, nasıl yardımcı olabiliriz?' diyeceklerdi.. Olmadı. Sanki herkes farz-ı kifaye olan bir görevden kurtulmuştu.. Cenaze namazına katılmasalar da olurdu."
Salih Gökmen ise, Yörünge Dergisi'nin 26.Ocak tarihli sayısında yayınlanan "İyi niyetli bir fiyasko" başlıklı yazısında, Benim Zaferim filmine çok daha değişik bir açıdan bakar:
" Feza Film'in diğer eserlerinde olduğu gibi, bu filmde de her türlü masraftan kaçınmadığını baştan sona izlemek mümkün. Bu bile, şirketin iyiniyet gösterisi olarak yeter ve tebriğe değer. Acaba senarist, yönetmen ve oyuncular, bu iyiniyetli yaklaşımın karşılığını veriyorlar mı?
(...) Film her ne kadar kendi hayat hikayesini anlatıyor, hatta Cemal Kamacı ismi seyirci sayısını arttırmaya yardım ediyor olsa bile, profesyonel bir oyuncunun o rolü çok daha iyi yapabileceğini düşünmek mantıklı olurdu... Başında 'ben peruğum' diye bas bas bağıran takkesi, boks yapacak fiziğe ve yaşa artık uygun olmayan dış görünüşü, en önemlisi de, dramatik oyunculuğa intibak edemeyip, 'ağlaması gereken yerde ağlama, sevinmesi gereken yerde sevinme' rolünü beceremeyen Cemal Kamacı'nın ilk artistlik denemesi, filmin sinemasal seviyesini düşüren sebeplerin başında geliyor.
(...) Yönetmen Ünal Küpeli'nin bir özelliği de, geçen yıl çektiği Hanımın Çiftliği adlı TV dizisinde Kabak Hafız tiplemesi ile kamuoyunda ve Müslümanlar arasında büyük tepkilere sebep olmuş olması...
Yönetmenlik hayatında Kabak Hafız'dan Cemal Kamacı'ya uzanan çizgisiyle yanlış ipte oynamaya kalktığı apaçık. Çünkü, eserin ruhunu anlamadığı gün gibi ortada olan mizansenlerle eserin inandırıcılığını büyük oranda alıp götüren Ünal Küpeli, filmin sinemasal seviyesini düşüren sebeplerden de ikincisi. (...) Filmin senaristi Raşit Anaral, ilk senaryo denemesini - 1984 yılında Mesut Uçakan'ın Öc filmiyle yapan, sinemaya gönülden bağlı, ama geçen süre içinde iyi fırsatlar yakalıyamamış biri. Ancak filmde, boksör Cemal Kamacı'nın oyunculuğunda görüldüğü gibi, iyiniyetli senarist olmanın da başarıyı garantilemediği açıkça belli oluyor. Vurucu kırıcı filmlerde bir dram yakalayarak, seyirciyi bu kurgunun içine sokmak oldukça zor bir iş. Aksi halde, ülkemize Uzakdoğu'dan yığınla ithal edilen niteliksiz karate filmlerinden biri durumuna düşmek işten bile değil...
Benim Zaferim filminde, çizgisi az da olsa belirlenmiş 'Ağabey İbrahim' rolü dışında derinliğine işlenen hiç bir tip yok. Boksör Cemal karakteri, ..hisleri oyunla değil de, 'Kafa sesi' denen teknikle verilmeye çalışılan karton bir tip olmuş. Filmin baştan sona yanlış tiplemeleri içindeki tek doğru seçim olan Meral (Gülay Pınarbaşı) ise kendine verilen sıkı talimat gereği kocasına bir metreden fazla yaklaşamayınca, ikili planlarda üvey evlat gibi kamera önünde dolaşan, tekli planlarda ise rolünün hakkını vermeye çalışan biri haline gelmiş. Geri kalan rollerin hepsi, senaristin izni ve yönetmenin emriyle kadra girip, işi bitince çıkan tipler.
(...) Benim Zaferim filmi, ne yazık ki jenerikten son karesine kadar ısmarlama çekilmiş bir film havası vermekte...
Kamyonu durduran Cemal ve ölen küçük kızın hayali gibi iğreti çekilmiş iki rüya sahnesi, ..ölen kızını rüyasında gören Meral'in kalkıp acemice namaz kılışı tam bir mizah. Bunların yanısıra, sahne geçişlerindeki rahatsızlık, diyalogla başlayan sahnelerin ardarda gelişindeki hatalar, ..önceden sesi duyulmayan radyonun kendi kendine açılıp, Cemal Kamacı'nın şampiyonluğu haberini verdikten sonra yine kendi kendine kapanışı, Almanca sorulan sorulara Türkçe cevaplar verilmesi, şampiyon Cemal'e yapılan bıktırıcı tezahüratlar vs, esere puan kaybettiren sahnelerden bazıları. Filmin tek sinemasal güzelliği ise, maçı kaybettikten sonra Cemal'in boş koridorda, elinde boks eldivenleriyle yürüyüşü.."
Salih Gökmen'in yazdığı bu eleştiriye filmin senaristi Raşit Anaral'ın yazdığı cevap ise, Yörünge Dergisi'nin bir sonraki sayısında yayınlanır. Ancak cevap yazısı, filmde eleştirilen hususlara açıklık getirmek yerine, başka yönlere dikkat çekmeyi hedefler. Bu arada okuyucu, Benim Zaferim senaryosunun Türkiye'de ilk kez yazılan 'tevhidi bir senaryo' olduğunu öğrenmek mutluluğuna da erişir:
" Eleştiriye açık olmak gerekir, hoşumuza gitmese de eleştiride birçok faydalar elde edilmektedir. Ancak eleştiriyi yapanların kullandıkları dil ve üslup da önem taşımaktadır. Filmi bırakıp yönetmeni eleştirmek, senaryoyu bırakıp senarist hakkında fikir yürütmek farklı yaklaşımladır.
(...) Eleştirmen kardeşimiz, Kamacı, hanımı ve ağabeyi dışında derinlemesine bir tip görmediğini söylüyor... Film, biyografik bir mahiyet taşımaktadır. Ayrıca, Kamacı'nın etrafındaki en az elliye yakın oyuncuyu görmemezlikten gelmesini anlamak güç...
Eleştirmen kardeşimiz, 'Kamacı maç kazanınca sevinen, maç kaybedince üzülen karton bir tip' diyor. Peki, bunun tersi olsaydı nasıl olurdu? Üstelik sistemin şartladığı piyon insan tipine uygun oluşu, tiplemenin başarısını göstermektedir... Filmde oyun gerektiği yerde oyun, kafa sesi gerektiği yerde kafa sesi verilmiştir. Bu durum, mutluluk, üzüntü, endişe gibi davranışların konumuna bağlı verilmiştir.
(...) Türkiye'de ilk kez tevhidi bir senaryoyu çarpıtarak topluma açıklamada bulunmak büyük gaflettir. Kur'an gerçeğini kavrayamayan birinden başka bir yaklaşım da beklememiz iyimserlik olurdu. Şimdiye kadar İslam adına yapılan filmleri neden eleştirmediğini anlamak güç...
Yapmış olduğum video filmlerinde en çok dikkat ettiğim husus, birinci planda tevhidi anlayışı takip etmek (her yazdığım kelimeyi Kur'an açısından incelerim), ikinci planda ise kadının tahrik unsuru olmamasına dikkat etmekteyim... Benim sinemaya olan ilgimi 'sevgi' olarak değerlendirmeyi reddediyorum...
Bizler, şahsi menfaatlerimiz için ideallerimizle (inancımızla) çelişen fırsatları reddetmeseydik, hem karnımız tok olur, hem mevki sahibi olurduk. İnancımız için sinemayı iyi bir araç görüyoruz. Sevgimiz değil, ilgimiz buradan kaynaklanıyor."